24 Temmuz 2015 Cuma

Tzob'dan Otomasyonda eğitim atağı

Detay:

​-Otomasyonda eğitim atağı…

-TZOB Genel Başkanı Bayraktar: "Otomasyonun daha verimli kullanılması ve işlevselliğinin artırılması için 29 pilot ilde yapılan eğitimler tamamlandı"

-"680 Ziraat Odasından 1114 personele verilen eğitim, hedeflendiği gibi kısa bir zamanda bitirildi"
-"Bu sayede kullanıcıların, otomasyonu yanlış kullanımları giderilip, programa entegrasyon maksimuma çıkarıldı"

Ankara - 24.07.2015 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, faaliyete geçen otomasyon sisteminin daha verimli kullanılması ve işlevselliğinin artırılması için 29 pilot ilde yapılan eğitimlerin tamamlandığını bildirerek, "680 Ziraat Odasından 1114 personele verilen eğitim, hedeflendiği gibi kısa bir zamanda bitirildi" dedi.
Bayraktar yaptığı açıklamada, eğitimlerle, çiftçi işlemlerinin daha hızlı girilmesinin sağlandığını, Ziraat Odalarının idari işlemleri ile ilgili modüllerin kullanıcılara aktarıldığını belirtti.
Eğitimlerde sık sık üye ve veri giriş işlemlerinin örneklendirildiğinin altını çizen Bayraktar, "bu sayede kullanıcıların, otomasyonu yanlış kullanımları giderilip, programa entegrasyon maksimuma çıkarıldı" dedi.

-Otomasyon Sistemi-

Ziraat Odaları ve Ziraat Odaları Birliği'nin iş ve işlemlerinde profesyonelliğin sağlanması için otomasyonun önemine vurgu yapan Bayraktar, şunları kaydetti:
"Sisteminin çok geniş uygulama sahası bulunuyor. Çiftçi kütük bilgileri, arazi ve tarımsal bilgiler, üretim deseni ve miktarları, bina ve tesis varlığı, alet ve makine varlığı, hayvan ve su ürünleri varlığı sistemde görülebiliyor. Çiftçilerin Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) kayıtları çevrimiçi olarak yapılabiliyor. E-devlet kapsamında kamu ve diğer kuruluşlarla web servisleri üzerinden bilgi paylaşımında bulunulabiliyor. Çiftçiler için gerekli belgeler anında hazırlanabiliyor."
Otomasyon sisteminde, çiftçilere ilişkin üye kayıt defterleri başta olmak üzere üyeliğe dair tüm ayrıntıların yer alacağını vurgulayan Bayraktar, "İçişleri Bakanlığı aracılığıyla kimlik ve adres bilgileri, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü aracılığıyla tapu kayıtları, SGK ile sosyal güvenlik bilgileri sorgulanabiliyor." 
Sistem ilerleyen zamanlarda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) ile entegre çalışabilecek."

21 Temmuz 2015 Salı

Antep fıstığında fiyata dikkat…

Detay:

​-Antep fıstığında fiyata dikkat…

-TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar:
-"Üretim artışı beklenen Antep fıstığında fiyatların çok fazla düşmesinin önüne geçmek için ihracat kanalları zorlanmalı"
-"Dünyanın üçüncü büyük üreticisi Türkiye, Antep fıstığında yeterince ihracat yapamıyor"
-"Antep fıstığı üretiminde geleneksel metotlar bırakılmalı, kalite ve verimi artıran sulamaya önem verilmelidir"
-"Diğer ülkelerle rekabet edebilmek için sulamanın yanında teknik, hasat ve hasat sonrası işlemlerin modern bir şekilde yapılması gerekiyor"
-"Kaçak fıstık girişi önlenmelidir. Yeni kurulacak kapama fıstık bahçelerine tesis desteği verilmeli, alan bazlı desteğe geçmeliyiz"
-"Depolama süresi uzun olan Antep fıstığında, piyasada kaliteli ürünün her an bulunabilmesi, fiyat istikrarı sağlanması ve üreticimizin yeterli gelir elde edebilmesi 
için lisanslı depoculuk ve ürün ihtisas borsaları kurulması bir zorunluluktur"
-"Lisanslı depoculuk ve ürün ihtisas borsalarının hayata geçirilmesi üreticimizin ürününü değerine pazarlamasını sağlayacak, fiyat istikrarında sürdürülebilirlik ile kaliteli ürünün her an piyasada bulunabilirliği mümkün olacak"

Ankara – ...07.2015 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, üretim artışı beklenen Antep fıstığında fiyatların çok fazla düşmesinin önüne geçmek için ihracat kanallarının zorlanması gerektiğini bildirdi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2013 ve 2014 yıllarında Antep fıstığında olumsuz hava koşuları ve Antep fıstığının periyodisite göstermesi sebebiyle rekoltede düşüş yaşandığını, üretimin 2014'de 80 bin tonda kaldığını, bu yıl ise 150-160 bin tonluk bir üretim beklendiğini vurguladı. Üretimdeki büyük oynamaların fiyatlarda istikrarsızlığa yol açtığını, bunun ise bazen üretici bazen de tüketici açısından olumsuzluk taşıdığını belirten Bayraktar, "bu yıl üretimde önemli miktarda artış olacağı tahmin ediliyor. Antep fıstığında fiyatların çok fazla düşmesinin önüne geçmek için ihracat kanallarının zorlanması gerekir" dedi.
Şemsi Bayraktar, bazı ülkelerin ticari ve teknik avantajlar sağlayabilmek için bilgi saklamaları, bazı tüccarların ticari teknik engelleri aşmak için satışları başka ülkeler adına yapmaları, bazı üreticilerin vergi ve benzeri olası cezalardan kaçınmak için yanlış bilgi vermeleri, çok çeşitli kullanımı olan bir ürün olması nedenleriyle dünyada ve Türkiye'de Antep fıstığının gerek üretim gerek ticaretine yönelik sağlıklı istatistiki verilere ulaşmanın oldukça zor olduğunun altını çizdi. 

-Üretimin yüzde 83,4'ü İran, ABD ve Türkiye'den-

TZOB Genel Başkanı Bayraktar, şunları kaydetti:
"Antep fıstığı, periyodisite gösteren bir meyve türü olduğundan üretim yıllara ve ülkelere göre değişimler göstermektedir. Dünya Antep fıstığı üretiminde ilk üç sırayı İran, ABD ve Türkiye almaktadır. Dünya toplam Antep fıstığı üretiminin ortalama yüzde 83,4'ü İran, ABD ve Türkiye tarafından üretilmektedir. Türkiye 2006 yılında üretimde dünya ikincisi iken 2007'den itibaren ikinciliği ABD'ye kaptırmıştır. İran ve ABD, Antep fıstığı üretimini ovalarda, sulu koşullarda, büyük arazilerde, birim alana sık ağaç dikimiyle yapmakta ve dekara yüksek verim almaktadır. Türkiye'de ise Antep fıstığı tarımı daha ziyade kıraç koşullarda yapılmaktadır. Ayrıca Türkiye'de yetiştirilen Antep fıstığı genellikle aroması yoğun ve lezzetli, ayıklanması nispeten zor olduğundan kabuksuz tüketime uygun uzun çeşitlerdir. İran ve ABD'nin ürünleri ise daha verimli ancak nispeten daha lezzetsiz, iri ve çıtlaklık oranı yüksek yuvarlak çeşitlerdir.
Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) 2012 yılı verilerine göre, dünyada üretilen 1 milyon 5 bin ton Antep fıstığının 472 bin tonunu İran, 235 bin tonunu ABD, 150 bin tonunu Türkiye, 74 bin tonunu Çin, 57 bin tonunu Suriye, 10 bin tonunu Yunanistan üretmektedir. Afganistan'ın 3, Tunus ve İtalya'nın 2'şer bin tonluk üretimi bulunuyor. Diğer ülkeler de 22 bin ton Antep fıstığı üretiyor."

-İller arasında Şanlıurfa birinci-

Türkiye'de 41 ilde Antep fıstığı yetiştirildiğini, üretimin çok büyük bir bölümünü Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinin sağladığını belirten Bayraktar, "TÜİK'in 2014 verilerine göre, Şanlıurfa 21 bin 494 tonluk üretimle birinci. Bu ilimizi, Antep fıstığı ağaç sayısında birinci olan Gaziantep 17 bin 231 tonla, Siirt 15 bin 228 tonla takip etti. Adıyaman 9 bin 704, Kahramanmaraş 2 bin 438, Kilis 2 bin 349, Manisa 2 bin 45, Diyarbakır 1511, İzmir 1281, Mersin 1232, Mardin 1213, Çanakkale 769, Batman 692, diğer iller 2 bin 813 ton Antep fıstığı üretti" dedi.

-Üretimi ve ihracatı artırma potansiyelimiz var-

Ülkemizde Antep fıstığı sulanmayan koşullarda yetiştirildiğine işaret eden Bayraktar, Antep fıstığı üretiminde ileri olan ülkelerden gerek İran, gerekse ABD'nin Kaliforniya eyaletinde yetiştiriciliğin sulu koşullarda yapıldığını vurguladı. 
Bayraktar şunları kaydetti:
"Ülkemizde halk arasında Antep fıstığının sulanmadan yetiştirileceği şeklinde yanlış bir kanı yaygın olmasının yanında sulama imkanlarının da yetersiz olması sebebiyle Antep fıstığı üretimimiz düşüktür. Antep fıstığı sulamadan değil taban suyu seviyesinin yüksek olmasından hoşlanmaz. Antep fıstığı üretiminde geleneksel metotlar bırakılmalı, kalite ve verimi artıran sulamaya önem verilmelidir. Dünyada üretim bakımından ilk sırada yer alan İran'da yetiştiricilik sulanan koşullarda, sık dikim ya da yoğun dikim şartlarında yetiştirilmektedir. Bakım işlemleri ve hasat yine diğer ülkelerdeki gibidir. ABD'de ise yine sulanan koşullarda yetiştiricilik gerçekleştirilirken hasat ve hasat sonrası tüm işlemler mekanizasyonla yapılmaktadır. Ülkemizde ise hasat elle ve hasat sonrası işlemler de yaygın olarak geleneksel yöntemlere göre yapılmaktadır. Diğer ülkelerle rekabet edebilmek için sulamanın yanında teknik, hasat ve hasat sonrası işlemlerin modern bir şekilde yapılması gerekiyor. Dünyanın üçüncü büyük üreticisi Türkiye, Antep fıstığında yeterince ihracat yapamıyor."

-Yapılması gerekenler-

Bayraktar, Antep fıstığı sektöründe görülen sorunları ve yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:
"Serbest bölgenin yakın olmasından dolayı, İran'dan kaçak bavul ticaretiyle İran fıstığının üreticimizin satış fiyatının yarısına gelmesi, çiftçilerimizi zor durumda bırakmaktadır. Tedbir alınarak kaçak fıstık girişi önlenmelidir.
Yeni kurulacak kapama fıstık bahçelerine tesis desteği verilmeli, alan bazlı desteğe geçmeliyiz.
Diğer taraftan depolama süresi uzun olan Antep fıstığında, piyasada kaliteli ürünün her an bulunabilmesi, fiyat istikrarı sağlanması ve üreticimizin yeterli gelir elde edebilmesi için lisanslı depoculuk ve ürün ihtisas borsaları kurulması bir zorunluluktur. Lisanslı depoculuk ve ürün ihtisas borsalarının hayata geçirilmesi üreticimizin ürününü değerine pazarlamasını sağlayacak, fiyat istikrarında sürdürülebilirlik ile kaliteli ürünün her an piyasada bulunabilirliği mümkün olacaktır."

Saldırıyı lanetliyoruz...

Detay:

​-Saldırıyı lanetliyoruz…
-TZOB Genel Başkanı Bayraktar: "Ülkemizin huzurunu, birlik ve bütünlüğünü hedef alan bu terör saldırısını lanetliyoruz"

-"Devletimizin perde önündeki ve arkasındaki canileri mutlaka ortaya çıkarıp adalete teslim edeceğine olan inancımız tamdır"


Ankara – 20.07.2015 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Şanlıurfa Suruç'ta meydana gelen ve ilk belirlemelere göre 28 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 100'e yakın vatandaşımızın da yaralandığı terör saldırısını lanetlediğini bildirdi. 
Bayraktar, Suruç'taki patlamayla ilgili yayımladığı mesajda, ilk belirlemelere göre saldırıda 28 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini, can kaybının artmasından endişe edildiğini belirtti. 
Şemsi Bayraktar, şunları kaybetti:
"Ülkemizin huzurunu, birlik ve bütünlüğünü hedef alan bu terör saldırısını lanetliyoruz. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyoruz. Bu saldırıyı gerçekleştirenler, adalet önünde bunun hesabını mutlaka vereceklerdir. Devletimizin perde önündeki ve arkasındaki canileri mutlaka ortaya çıkarıp adalete teslim edeceğine olan inancımız tamdır. 
Milletimizin birlik ve bütünlüğüne yönelik bu tür alçak saldırılar, bu ülkeyi asla bölemeyecek, hainler kirli amaçlarına asla ulaşamayacaklardır."

5 Haziran 2015 Cuma

Dünya Çevre Günü…

Detay:


​-Dünya Çevre Günü…

-TZOB Genel Başkanı Bayraktar: "Çevre sorunları geleceğimiz için büyük tehdit"

-"Hava, toprak, su kaynaklarının kirlenmesi, küresel ısınma sonucu meydana gelen iklim değişikliği, temiz su kaynaklarının giderek azalması, erozyon, toprağın bozulması, biyolojik çeşitliliğin tehdit altında olması ve dolayısıyla doğal kaynakların yok olmaya başlaması başlıca çevre sorunlarını oluşturmaktadır"

-"Toprak ve su kaynaklarını iyi yönetemezsek, tarımda verimliliği artıramayız, ülke nüfusunun gıda güvencesini, ekonomik kalkınmayı sağlayamayız"

-"Ülkemizde gelecek kuşakların gıda ihtiyacının garanti altına alınması için tarımda sürdürülebilirlik şarttır"

-"Sulamada etkinliğin sağlanması, yüzey ve yeraltı sularının en uygun şekilde depolanması,  toprak ve su kaynaklarında kirliliğin ve israfın önlenmesi, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına izin verilmemesi, erozyonun ve çoraklaşmanın önüne geçecek önlemlerin alınmasıyla toprak su kaynaklarını koruyabiliriz"

-"Çevre sorunlarının çözümü için sivil toplum kuruluşlarının etkinliği artırılmalı, kamu kuruluşları ortak çalışmalar yürütmelidir. Aksi takdirde ülkemiz ve dünyamız yaşanmaz hale gelecektir"

-"Küresel ısınma sonucunda ortaya çıkan iklim değişikliğinin, 21. yüzyılda insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorun olacağı aşikardır"

-"Ülkemiz dahil dünyanın birçok yerinde yaşanan doğal afetler ve dengesizliklerin küresel ısınmayla yakından bağlantılı olduğu bilim adamları tarafından ifade edilmektedir"

-"İklim değişikliğiyle mücadele ve uyum çalışmaları salt bir çevre sorunu olarak algılanmamalıdır"

 

Ankara – 05.06.2015 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, çevre sorunlarının tüm canlı yaşamın geleceği için büyük tehdit halini aldığını bildirerek, "hava, toprak, su kaynaklarının kirlenmesi, küresel ısınma sonucu meydana gelen iklim değişikliği, temiz su kaynaklarının giderek azalması, erozyon, toprağın bozulması, biyolojik çeşitliliğin tehdit altında olması ve dolayısıyla doğal kaynakların yok olmaya başlaması başlıca çevre sorunlarını oluşturmaktadır" dedi.

Bayraktar, 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, 1970'li yıllardan itibaren hızla artan dünya nüfusu, plansız sanayileşme, sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, bölgesel savaşlar, verimi artırmak amacıyla kullanılan tarım ilaçları, yapay gübreler ve kimyasal maddelerin kullanımının giderek yaygınlaşmasının çevre kirliliğine ve sorunlarına neden olduğunu belirtti. Şemsi Bayraktar, gerekli çevresel önlemler alınmadan, arıtma tesisleri kurulmadan, geri dönüşüm alanları hazırlanmadan üretime geçen sanayi tesisleri veya sanayi bölgelerinin, ormanların tahribinin, yangınların, arazilerin yanlış kullanımının, erozyonun, aşırı otlatma sonucu doğal bitki örtüsünün tahribinin, maden, kireç, taş ve kum ocaklarının faaliyetlerinin de çevreyi kirleten faktörler arasında sayıldığını bildirdi.

 

-"Kirlenme artık canlıların yaşamını tehdit eder boyutlara ulaştı"-

 

Sonuç olarak kirlenen hava, su ve toprak kaynaklarının günümüzde artık canlıların yaşamını tehdit eder boyutlara ulaştığına dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti:

"Ülkemizde de çevre sorunları, bölgelere göre değişmekle beraber özellikle sanayileşmenin yoğun olduğu bölgelerimizde insan sağlığını tehdit eder noktalara ulaşmıştır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre, illerde su kirliliği, hava kirliliği, atıklar, gürültü kirliliği, erozyon öncelikli sorunlardır. Erozyon, ülkemizin çok büyük bölümünde görülen, Türkiye'nin her yıl zengin toprak yüzeyinin yok olmasına yol açan başta gelen sorunlarımızdan biridir. Yine atık sorunu önem taşımaktadır. Su kaynaklarımız hızla kirlenmektedir. Yanlış sulama özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgemizde toprakta tuzlanmaya, çoraklaşmaya neden olmaktadır.

Özellikle nehir ve akarsulara kentsel kanalizasyon sularının arıtılmadan veya kısmen arıtılarak yüzey sularına deşarj edilmesi, kanalizasyon sistemlerinden ve açıktaki katı atık yığınlarından kaynaklanan sızıntıların yer altı sularına karışması kirliliğe neden olmaktadır. Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan zirai mücadele ilaçlarının ve gübrelerin aşırı ve bilinçsiz kullanımı özellikle akarsulardaki su kirliliğini hızla artırmaktadır. Sanayi faaliyetleri sonucu meydana gelen atıklar, akarsuları ve yer altı sularını kirletmektedir. Anız yakma ve kaçak avlanma da biyolojik çeşitlilik üzerinde tehdit oluşturmaktadır.

Kocaeli'nin Körfez bölgesi ve çevresi sanayi atıklarından büyük oranda kirlenmiştir. Ergene Havzası, sanayi ve tarım kökenli kirlilik ve evsel atıklardan ciddi biçimde etkilenmektedir.

Ege Bölgesi'nde özelikle Büyük Menderes Nehri kirlenmiştir. Büyük Menderes nehrinde evsel atıklar, sanayi kuruluşlarında oluşan endüstriyel atıklar, gübre ve pestisit kullanımından dolayı içinde çeşitli kimyasal maddeler bulunan, sulamadan dönen sular ile jeotermal enerji santrali atık suları kirlilik kaynaklarıdır."

 

-"Gelecek nesillerin iyi bir çevre eğitimiyle yetiştirilmesi sağlanmalı"-

 

Ülkemizde tarımda verimliliğin artması ve gelecek kuşakların gıda ihtiyacının garanti altına alınması için tarımda sürdürülebilirliği sağlamanın şart olduğunu bildiren Bayraktar, şöyle devam etti:

"Toprak ve su kaynaklarını iyi yönetemezsek, tarımda verimliliği artıramayız, ülke nüfusunun gıda güvencesini, ekonomik kalkınmayı sağlayamayız. Sulamada etkinliğin sağlanması, yüzey ve yeraltı sularının en uygun şekilde depolanması,  toprak ve su kaynaklarında kirliliğin ve israfın önlenmesi, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına izin verilmemesi, erozyonun ve çoraklaşmanın önüne geçecek önlemlerin alınmasıyla toprak su kaynaklarını koruyabiliriz.

Çevre sorunlarının önüne geçebilmek için gelecek nesillerin iyi bir çevre eğitimiyle yetiştirilmesinin sağlanması gerekir.

Çevre sorunlarının çözümü için sivil toplum kuruluşlarının etkinliği artırılmalı, kamu kuruluşları ortak çalışmalar yürütmelidir. Aksi takdirde ülkemiz ve dünyamız yaşanmaz hale gelecektir.

Plansız kentleşmenin önüne geçilmelidir.

Ormanlık alanların artırılması ve korunması sağlanmalıdır.

Kaliteli yakıtlar kullanılmalıdır.

Çevre konusunda yapılacak yatırımlar teşvik edilmelidir.

Ülkemiz tarım politikalarında çevre boyutunun ayrıca ele alınması önemlidir."

 

-"Küresel ısınma büyük tehdit"-

 

"Küresel ısınma sonucunda ortaya çıkan iklim değişikliğinin, 21. yüzyılda insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorun olacağının aşikardır" diyen Bayraktar, şunları kaydetti:

"Dünyada küresel ısınmanın etkileri ve bitki örtüsünün zayıflamasıyla birlikte, ani ve şiddetli yağışlarla sellerin meydana geliyor ve doğal felaketler yaşanıyor. Küresel ısınma sonucu akarsu havzalarında yıllık akımlarda meydana gelecek azalma sonucunda tarımsal su gereksinimi artıracaktır. Su azalması, tarımsal üretim üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Bu nedenle Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde 3-14 Haziran 1992 yılında toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda dünyadaki en önemli çevre sorunlarından olan iklim değişikliği ve çölleşme konuları da gündeme getirilmiştir. Bu konferansta küresel ısınmayı durdurmak amacıyla, insan faaliyetleri sonucunda atmosfere salınan sera gazı miktarının sınırlandırılmasını hedefleyen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi imzaya açılmış ve 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Ülkemiz de atmosferde tehlikeli bir boyuta varan insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının iklim sistemi üzerindeki olumsuz etkisini önlemek ve belli bir seviyede durdurmak için akdedilen "İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi "ne 24 Mayıs 2004 tarihinde 189'ncu taraf olarak resmen katılmıştır. 16 Şubat 2005'te fiilen yürürlüğe giren Kyoto Protokolü'ne Türkiye 26 Ağustos 2009 tarihinde taraf olmuştur.

İnsan sağlığı, ekosistemler, hatta insan neslinin sürdürülmesi bakımından tehdit oluşturabilecek olumsuz etkileri nedeniyle çok ciddi sosyo-ekonomik sonuçlara yol açabilecek bir sorun olarak değerlendirilen iklim değişikliği, özellikle son yıllarda uluslararası gündemin üst sıralarında yer almaya başlamıştır.

 Sera gazı salınımlarının şimdiki hızında artmaya devam etmesi ve salınımların sanayi öncesi, 1850'li yıllar düzeyinin iki katına çıkması durumunda dünyamızın, bu yüzyıl içinde yaklaşık 3-6 santigrat derecelik ortalama sıcaklık artışı ve bunun küresel düzeyde yol açacağı doğal afetlerle karşı karşıya kalması kuvvetle muhtemeldir.

İçinde bulunduğumuz dönemde, yüzyıllardır dünyada tescil edilebilen en sıcak değerlere rastlanmaktadır. Ülkemiz dahil dünyanın birçok yerinde yaşanan doğal afetler ve dengesizliklerin küresel ısınmayla yakından bağlantılı olduğu bilim adamları tarafından ifade edilmektedir.

 

-"Akdeniz Havzası iklim değişikliğinden ciddi boyutlarda etkilenecek"-

 

Türkiye'nin de yer aldığı Akdeniz Havzası'nda bulunan ülkelerin iklim değişikliğinden ciddi boyutlarda etkilenecek olmaları artık bilimsel verilerle kanıtlanmıştır. Türkiye, küresel ısınmanın özellikle su kaynaklarının azalması ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz yönlerinden etkilenmeye başlamıştır. Ülkemizde de son dönemde birçok sel ve doğa felaketi yaşanmıştır."

 

-"Düşük karbonlu ekonomiye geçilmesi…"-

 

İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında, düşük karbonlu ekonomiye küresel düzeyde geçilmesi hususunun, insanların yaşam biçimlerini, üretim ve imalat yöntemlerini değiştirecek köklü bir dönüşüm öngördüğünü vurgulayan Bayraktar, "Bu nedenle iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum çalışmaları salt bir çevre sorunu olarak algılanmamalıdır. Gerçekte, bu mücadele gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin izleyeceği büyüme stratejilerini, enerji politikalarını, sağlık ve tarımla ilgili programlarını, su kaynaklarının kullanımını, gıda güvenliğini, düşük karbonlu ekonomiye geçiş ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerini doğrudan etkileyebilecek ve bunların geliştirilmesinde belirleyici olabilecektir" dedi.   

4 Haziran 2015 Perşembe

Yeni dünya tezgahları doldurdu…

Detay:


​-Yeni dünya tezgahları doldurdu…

-TZOB Genel Başkanı Bayraktar: "Üretimi 12 bin tonlarda seyreden yeni dünyada Türkiye gerekli tüm üretim koşullarına sahip"

-"2014 yılında üretim, yüzde 6,6 artışla 12 bin 900 tona ulaştı"

-"Yeni dünyada üretimin yüzde 88,3'ünün yapıldığı Antalya ve Mersin'i oldukça geriden Hatay, Muğla, Adana takip ediyor"

 

Ankara – 04.06.2015 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, hasatla birlikte tezgahları dolduran yeni dünyada üretimin 12 bin tonlarda seyrettiğini, Türkiye'nin gerekli tüm üretim koşullarına sahip olduğunu bildirdi.

Bayraktar, yaptığı açıklamada, anavatanı Çin ve Japonya olan yeni dünyanın bin yılı aşkın bir süredir Japonya'da yetiştirildiğinin bilindiğini belirtti. Yeni dünyanın 1700'lü yıllarda Avrupa'ya, 1800'lü yıllarda ise Cezayir ve Lübnan üzerinden Türkiye'ye geldiği bilgisini veren Bayraktar, özellikle Akdeniz Bölgesi'nin yeni dünya için uygun ekolojik koşullara sahip olduğunu vurguladı.

Dünyada Çin, İspanya ve Pakistan gibi ılıman iklime sahip ülkelerin yeni dünya üretimi ve ihracatında başta geldiğini belirten Bayraktar, Türkiye'nin üretim ve ihracatta bu ülkeleri izlediğini bildirdi.

Türkiye'de yeni dünya üretiminin yüzde 95,2'sinin Akdeniz Bölgesi'nde yapıldığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti:

"1995 yılında 12 bin 500, 1996 yılında 12 bin 600 ton olan yeni dünya üretimi, 1997 yılında 10 bin tona indikten sonra 1999 yılında yeniden 12 bin tona çıktı. 2004 yılında 9 bin 250 tona inen üretim, 2005 yılında 12 bin, 2009 yılında 12 bin 986 tona yükseldi. 2011 yılında 12 bin 93 tona inen üretim, 2012 yılında yeniden 12 bin 902 tona çıktı. 2013 yılında 12 bin 105 tona gerileyen yeni dünya üretimi, 2014 yılında yüzde 6,6 artışla 12 bin 900 tona ulaştı. Yeni dünyada Türkiye, gerekli tüm üretim koşullarına sahip bulunuyor. Buna rağmen, üretim 12 bin tonlarda seyrediyor.

Yeni dünyada üretimin yüzde 88,3'ünün yapıldığı Antalya ve Mersin'i oldukça geriden Hatay, Muğla, Adana takip ediyor. Antalya 5 bin 746 ton, Mersin 5 bin 647 ton üretimle iller arasında ilk iki sırayı alırken, bu illeri 638 tonla Hatay, 315 tonla Muğla, 200 tonla Adana, 122 tonla Aydın takip ediyor. Az da olsa Rize, Osmaniye, Düzce, Trabzon, Artvin, Bursa, Mardin, Isparta, Çanakkale, Kocaeli, Kütahya ve Ordu illerinde de yeni dünya üretimi yapılıyor."

 

-"Üretimin artması, iç piyasadan çok ihracata bağlı"-

 

Üretimin az olmasına karşın az da olsa ihracat yapıldığı belirten Bayraktar, şu bilgileri verdi:

"Yeni dünya üretiminin artırılması mümkündür. Ancak üretimin artması, iç piyasadan çok ihracata bağlıdır. Halen çok büyük bölümü Irak'a olmak üzere, 538 bin dolarlık 1562 ton yeni dünya ihracatı var. Özellikle yeni pazarlar üretimin artmasını sağlayacaktır. Yeni dünya üretiminin en fazla yapıldığı ilçe olan Alanya'da, örtü altı üretim de başladı. Örtü altı yetiştiriciliğinin yaygınlaşması üretimi ve kaliteyi artıracaktır. Yeni dünya üretimi, özellikle erken dönemde yüksek fiyatla pazarlanabilmesinden dolayı yaygınlaştırılabilir. Önceleri tohumla üretim yaygın iken, son dönemlerde standart çeşitlerle aşılı üretime geçilmiştir. Yeni dünyanın en büyük avantajlarından biri, pazarda meyve çeşitliliği ve miktarının az olduğu ilkbahar döneminde pazara arz edilmesidir. Bu dönemde yeni dünya için iyi bir pazarlama fırsatı doğmaktadır. Yeni dünya yetiştiriciliği önemini artırarak sürdürecektir. Üretim artışı için hem ağaç sayısı hem de ağaç başına 46 kilogramlarda seyreden ortalama verim artırılmalıdır."

 

-"Vitaminler yönünden son derece zengin"-

 

Yeni dünyanın baharın geldiğini müjdeleyen koyu sarı, sulu, iri çekirdekli bir meyve olduğunu bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:

"A vitamini yönünden çok zengin olan, göz ve cilt sağlığına iyi geldiği söylenen yeni dünya da üretim artırılmalıdır. Diyet lifleri ve pektin yönünden de iyi bir kaynak olan yeni dünya, sindirim sisteminin de dostudur. İçeriğinde bulunan antioksidan etkilere sahip flavonoidlerin, hücre hasarını önlediği, kalp hastalıklarına karşı koruduğu ve enzim aktivitelerini düzenlediği öne sürülmektedir. Yeni dünya ayrıca, antioksidanların etkilerini artıran malik asit ve B grubu vitaminler yönünden de son derece zengin bir meyvedir."

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Çiftçilerimiz Devletimizden yardım bekliyor

Detay:

​Bozkır Ziraat Odası Başkanı Ali Köse, Dondan etkilenen çiftçilere Devletimizin yardım elini uzatmasını istedi.

İlçemizde Nisan ayında meydana gelen don olayında çiftçi-lerimizin ürünlerinin büyük bir bölümü zarar görmüştü.

Konu ile ilgili olarak Bozkır Ziraat Odası Başkanı Ali Köse, gazetemize kısa bir açıklama yaptı. Başkan Köse; İlçemizdeki bitki deseninin de mevcut olan yumuşak çekirdekliler (elma, armut), taş çekirdekliler (kiraz, erik, şeftali) ve üzüm bağlarında yaklaşık % 30 ile % 70'i zarar gören üreticilerimizin zararlarının karşılanması için devletimizden acil yardım bekliyor dedi.
28 Nisan 2015 Salı

Çilekte verim de üretim de artıyor…

Detay:

​-Çilekte verim de üretim de artıyor…
-TZOB Genel Başkanı Bayraktar: "Son 10 yılda çilekte üretim 155 bin tondan 376 bin tona, dekar başına verim 1590 kilogramdan 2 bin 802 kilograma çıktı"
-"Bu dönemde çilekte toplu meyveliklerin alanı ise 97 bin 500 dekardan 134 bin 234 dekara yükseldi"
-"ABD ve Meksika'nın ardından dünya üçüncüsü olduğumuz çilekte, iyi tarım uygulaması yaygınlaştırılmalı, gerekli eğitim verilmeli, ihracat teşvik edilmeli, yola dayanıklı, verimi yüksek yeni çeşitler seçilmelidir"
-"Çilek, TARSİM kapsamında sebze grubundan çıkarılıp meyve grubuna alınmalı, girdi maliyeti azaltmak ve geliri artırılabilmek için 'Üretici Birliği' oluşturulmalıdır"

Ankara – 26.04.2015 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, çilekte verimin de üretimin de arttığını bildirerek, "Son 10 yılda çilekte üretim 155 bin tondan 376 bin tona, dekar başına verim 1590 kilogramdan 2 bin 802 kilograma çıktı. Bu dönemde çilekte toplu meyveliklerin alanı ise 97 bin 500 dekardan 134 bin 234 dekara yükseldi" dedi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, tezgahlarda bollaşan çileğin aroması, zengin vitamin ve özellikle ellajik asit içeriği ve değişik tüketim şekillerinin (pasta, marmelat, reçel, meyve suyu, dondurma gibi) bulunması nedeniyle çok sevilerek tüketilen bir meyve olduğunu belirtti. 
Ayrıca çileğin, taze meyvenin az olduğu dönemde olgunlaşmasından dolayı iyi bir pazar avantajına da sahip bulunduğunu bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
"İç ve dış piyasada ilgi gören çilek, arz ve talep neticesinde üretim alanları çoğalarak çeşit zenginliği ve süreklilik açısından, alternatif bir ürün olarak üretim miktarı artmaktadır.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, 2005 yılında 3,8 milyon ton olan dünya çilek üretimi, 2009 yılında 4,6 milyon tona çıktı. 2012 yılında 4 milyon 532 bin ton çilek üretildi. ABD, 1 milyon 367 bin ton üretimle dünya üretiminin yüzde 30'unu karşılıyor. Bu ülkeyi 360 bin tonla Meksika, 353 bin tonla Türkiye, 290 bin tonla İspanya, 242 bin tonla Mısır izliyor."
Türkiye'nin 2014 yılında 17 milyon dolarlık 14 bin 286 ton çilek ihraç ettiği, ihracatta Rusya'nın 13 milyon dolarla ilk sırada yer aldığı bilgisini veren Bayraktar, Rusya'yı sırasıyla, Irak ve Romanya'nın takip ettiğini belirtti.
Bayraktar, Türkiye'de çilekte modern tekniklerle üretimin 1970'li yıllarda başladığını, üretimin 2005 yılında 200 bin tona ulaştığını, 2007 yılında 250 bin, 2011 yılında 300 bin tonluk üretim rakamının aşıldığını belirtti.
Türkiye'de kuzey ve doğu bölgesi hariç her bölgede çilek yetiştiriciliği yapıldığını bildiren Bayraktar, şu bilgileri verdi:
"Çilek açık tarla ve örtü altı yetiştiriciliği şeklinde üretilmektedir. Çilekte modern yetiştiricilik başta Akdeniz Bölgesi olmak üzere Ege ve Marmara Bölgelerinde başarıyla uygulanıyor. 2014 yılında çilek üretimi Mersin'de 132 bin 556 ton, Aydın'da 62 bin 859 ton, Antalya'da 56 bin 412 ton, Bursa'da 43 bin 8 ton, Manisa'da 18 bin 747 ton ve Konya'da ise 17 bin 727 ton olarak gerçekleşti. Üretim, Elazığ'da 7 bin 153 ton, İzmir'de 5 bin 150 ton, Sakarya'da 4 bin 507 ton, Kahramanmaraş'ta 3 bin 698 ton, Çanakkale'de 2 bin 792 ton, Adana'da 2 bin 302 tonu buldu."
Türkiye'de çilek yetiştiriciliğinin önem kazanmasında en önemli nedenin, çileğin değişik iklim ve toprak koşullarında ekonomik olarak yetiştirilebilmesi olduğunu vurgulayan Bayraktar, "Bununla beraber yapılan masrafların kısa sürede geri kazanılmasıyla küçük aile işletmeleri tarafından yetiştirilmesine uygun bir türdür. Ayrıca çilek yetiştiriciliğin de birim alandan elde edilen gelir de yüksektir" dedi.

-Yapılması gerekenler-

Bayraktar, ABD ve Meksika'nın ardından dünya üçüncüsü olduğu çilekte yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:
"Sağlıklı sertifikalı fide kullanılmalı ve fide fiyatları üreticilerin kullanımını zorlayacak düzeyde olmamalıdır. Bununla beraber erkenci çilek üretimi yapılmalı, firigo fide yerine fresh fide kullanımı yaygınlaştırmalıdır.
Üretimin pazarlama yönü de düşünülerek, güz dikimine uygun çeşitler ve bunların yetiştiricilik isteklerinin belirlenmesi üzerine çalışmalar gerçekleştirilmelidir. Ayrıca erkencilik, üniform meyve, istenen renk ve aromatik özelliklere sahip, nakliyeye dayanıklı, raf ömrü uzun çeşitlerin kazandırılmasına yönelik çalışmalar olmalıdır.
İyi tarım uygulaması yaygınlaştırılmalıdır.
Çilek üretiminde çalışan kişilere toplama usulleri öğretilmeli, gerekli eğitim verilmelidir.
İhracata teşvik verilmelidir.
Çilek üretimine de ürün desteği verilmelidir.
Yola dayanıklı verimi yüksek yeni çeşitler seçilmelidir
TARSİM kapsamında çileğin sebze grubundan çıkarılıp meyve grubuna alınmalıdır.
Girdi maliyeti azaltmak ve geliri artırılabilmek için 'Üretici Birliği' oluşturulmalıdır.
Çilek üretiminin sadece bir sezonluk ürün olmaktan çıkarılıp, üretimin bütün bir yıla yayılması sağlanmalıdır.
Havalandırmanın daha iyi olduğu 5'li ve daha yüksek tünel sistemleri yaygınlaştırılmalıdır.
Pazar payını artırabilmek için mutlaka markalaşmaya gidilmeli, bunun içinde coğrafi ürün işareti alınmalıdır."
Çilekte yıllara göre toplu meyveliklerin alanı, üretim ve verim miktarı şöyle:

Yıl

Toplu Meyveliklerin Alanı (Dekar)

Üretim (Ton)

Dekar Başına Ortalama Verim (Kg)

2004

97.500

155.000

1.590

2005

100.000

200.000

2.000

2006

99.851

211.127

2.114

2007

109.545

250.916

2.291

2008

112.785

261.078

2.315

2009

121.500

291.996

2.403

2010

116.792

299.940

2.568

2011

119.670

302.416

2.527

2012

127.928

351.834

2.750

2013

135.494

372.498

2.749

2014

134.234

376.070

2.802

 

Çilekte 2014 yılında illerde toplu meyveliklerin alanı, üretim ve verim miktarı şöyle:


İller-2014 Yılı

Toplu Meyveliklerin Alanı

(Dekar)

Üretim (Ton)

Ağaç Başına Ortalama Verim

(Kg)

Mersin

38.586

132.556

3.435

Aydın

14.526

62.859

4.327

Antalya

13.520

56.412

4.172

Bursa

30.807

43.008

1.396

Manisa

5.216

18.747

3.594

Konya

7.048

17.727

2.515

Elazığ

3.085

7.153

2.319

İzmir

1.473

5.150

3.496

Sakarya

2.472

4.507

1.823

Kahramanmaraş

2.265

3.698

1.633

Çanakkale

962

2.792

2.902

Adana

685

2.302

3.361

Denizli

1.250

1.875

1.500

Kocaeli

569

1.871

3.288

Kütahya

1.279

1.675

1.310

Batman

410

1.265

3.085

Muğla

342

1.206

3.526

Uşak

763

1.141

1.495

Bartın

856

1.024

1.196

Balıkesir

680

991

1.457

Zonguldak

1.241

683

550

Nevşehir

312

648

2.077

Kayseri

785

645

822

Trabzon

337

615

1.825

Tokat

485

592

1.221

Hatay

194

531

2.737

Malatya

636

473

744

Yalova

207

362

1.749

Samsun

312

338

1.083

Düzce

134

298

2.224

Erzincan

404

259

641

Isparta

342

255

746

Ordu

153

243

1.588

Amasya

183

227

1.240

Bingöl

85

208

2.447

Karaman

50

175

3.500

Niğde

370

158

427

Çorum

103

156

1.515

Osmaniye

102

153

1.500

Erzurum

79

123

1.557

Afyon

117

116

991

Giresun

84

115

1.369

Burdur

132

92

697

Kastamonu

95

91

958

Bilecik

132

82

621

Diyarbakır

25

75

3.000

Kilis

20

60

3.000

Kırklareli

37

57

1.541

Artvin

33

50

1.515

Kırşehir

12

45

3.750

Çankırı

22

32

1.455

Gaziantep

60

30

500

Gümüşhane

18

26

1.444

Muş

35

23

657

Ankara

11

22

2.000

Edirne

11

15

1.364

Karabük

28

10

357

Sivas

13

7

538

İstanbul

4

5

1.250

Tekirdağ

6

4

667

Aksaray

18

4

222

Sinop

7

4

571

Van

5

3

600

Eskişehir

1

1

1.000